Zincirleme Suç – TCK Madde 43

TCK Madde 43
  • Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/6 md.) Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.
  • Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.
  • Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.

TCK Madde 43 Gerekçesi

TCK Madde 43 “Müteselsil suç” yerine zincirleme suç kavramı benimsenmiştir. Zincirleme suç hâlinde aynı suçun birden fazla işlenmiş olması söz konusudur. Ancak, bu suçlar, aynı suç işleme kararı kapsamında işlenmektedirler, yani, bu suçlar arasında sübjektif bir bağ bulunmaktadır. Bu nedenle, kişiye bu suçların her birinden dolayı ayrı ayrı değil, bir ceza verilmekte ve fakat cezanın miktarı artırılmaktadır. Ancak, bu durumda cezanın artırım oranları Tasarıya göre yükseltilmiştir. Bir suçun aynı suç işleme kararı kapsamında olsa da değişik kişilere karşı birden fazla işlenmesi hâlinde, zincirleme suç hükümleri uygulanamaz. Buna göre, örneğin, bir otoparkta bulunan otomobillerin camları kırılarak radyo teyplerin çalınması durumunda, her bir kişiye ait otomobildeki hırsızlık, bağımsız bir suç olma özelliğini korur ve olayda cezaların içtimaı hükümleri uygulanır. Maddenin ikinci fıkrasında, bir fiille birden fazla kişiye karşı işlenen suçlardan dolayı sorumlulukla ilgili bir içtima hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümle, uygulamamızda karşılaşılan tereddütlerin önüne geçilmek amaçlanmıştır. Örneğin bir sözle birden fazla kişiye sövülmüş olması durumunda, her bir mağdur bakımından ayrı sövme suçları değil, bir sövme suçu oluşur. Ancak, bu durumda suçun cezası birinci fıkrada belirtilen oranlarda artırılır. Maddenin üçüncü fıkrasında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.


TCK Madde 43 Yargıtay Kararları

Yargıtay 7.Ceza Dairesi 2014/27081E.-2016/9079 K.

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
I-Gümrük İdaresi Vekilinin sanık … hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının temyizine yönelik incelemede;
Karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK’nun 5560 sayılı Kanun ile değişik 231/12. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı itiraz yasa yolu mümkün olup kararın temyizi mümkün bulunmadığından, dilekçenin de gereği mahallinde yerine getirilmiş olmakla, dosyanın incelenmeksizin iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
II- Gümrük idaresi Vekilinin sanık … hakkında verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz incelemesinde;
Eylemin 4733 sayılı Yasa’ya muhalefet suçunu oluşturduğu, bu suçtan zarar gören … olup suçtan doğrudan zarar görmeyen gümrük idaresinin kamu davasına katılmasına karar verilmiş olması hükmü temyize hak vermeyeceğinden gümrük idaresi adına hazine vekilinin temyiz isteğinin 5320 sayılı Yasa’nın 8/1.maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 317.maddesi uyarınca REDDİNE,
III-Sanık …’in hakkında verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz incelemesinde;
Temyiz incelemesine konu bu dosyaya ilişkin suç tarihinin 19.05.2011, iddianame düzenleme tarihinin ise 10/02/2012, halen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan; YCBS Esas nosu 2014/174201 (T_____ 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/727 Esas, 2013/637 Karar sayılı),dosyaya ilişkin suç tarihinin 19.05.2011, iddianame düzenleme tarihinin ise 04/09/2012 olduğu, yine dairemizin bozulmasına karar verilen 2013/16781 Esas sayılı (M_____ 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/304 Esas, 2011/474 Karar sayılı),, dosyaya ilişkin suç tarihinin 21.05.2011, iddianame düzenleme tarihinin ise 08.06.2011 olduğu anlaşılmakla, bu dosyalardaki eylemin benzer suç vasfına yönelik olduğu gözetilerek suç tarihine ve işlenen suçun niteliğine göre adı
geçen sanığın eylemlerinin TCK madde 43 kapsamında zincirleme biçimde kaçakçılık suçunu oluşturup oluşturmadığının takdir ve değerlendirilmesi bakımından dosyaların incelenmesi, gerektiğinde birleştirilmesi ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi,
Yasaya aykırı sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Yasa’nın 8/1.maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 321.maddesi uyarınca sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, 30.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013//465 E. 2014/276 K.

1219 sayılı Kanuna muhalefet suçundan sanık A.. K..’nın aynı kanunun 41 ve 5237 sayılı TCK’nun 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve 80 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, A____ 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 07.04.2008 gün ve 304-296 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 01.10.2012 gün ve 1689-119 sayı ile;
“1- Sanığın diploması olmadığı halde diş hekimliği yapmak suçundan A_____ 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2006/491 Esas sayılı dava dosyasından da yargılandığının anlaşılması karşısında; her iki dosyanın birleştirilerek sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Kabule göre de,
Davaya katılma hakkı bulunmayan A.. O.. lehine vekalet ücretine hükmolunması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiş, Daire üyeleri Orhan Koçak ve Birsen Karakaş (1) numaralı bozma nedeniyle ilgili olarak; “Her iki dosyanın suç tarihleri arasında 5 aydan fazla süre geçmiş olması karşısında; zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği gerekçesiyle dosyaların birleştirilmesi yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 15.03.2013 gün ve 200313 sayı ile;
“1-Sanık A.. K.. hakkında 03.06.2006 tarihinde, Alanya ilçesi ….. mahallesi …….sokak ……. apartmanı no: 1 kat: 1 daire 3 sayılı adreste Ş.. P.. isimli diş hekimine ait muayenehane de diş hekimi olmadığı halde hasta muayenesini yaptığının tespit edildiği iddiasıyla kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda ise eyleminin sübuta erdiği anlaşılarak mahkumiyetine hükmedildiği anlaşılan olayda eylemin sübutu konusunda bir ihtilaf bulunmadığı belirlenmiştir.
2-İhtilafa konu olay, sanık hakkında 15.11.2006 tarihinde A____ ilçesi ……. mahallesi …… caddesi ……….apartmanı no: 11/11 sayılı adreste aynı suç sebebiyle diş hekimliği mesleğine ilişkin müdahale yapma ve diş hekimliği klinik hizmetleri ile ilgili işyeri açma eylemlerinden açılmış başka bir kamu davası sebebiyle, sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağı, dolayısıyla da hükmün bu hususun değerlendiril- mesi maksadıyla hükmün bozulup bozulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
3-1219 sayılı Kanunun 41. maddesinde düzenlenen suçun seçimlik hareketli suçlardan bulunduğu, sanık hakkında mahkumiyete konu 03.06.2006 tarihli ilk eyleminin diş hekimi olmadığı halde hasta muayene etmek olduğu, bozma yapılan 15.11.2006 tarihli ikinci eylemlerinin ise diş hekimliği mesleğine ilişkin herhangi müdahale yapma ve diş hekimliği klinik hizmetleri ile ilgili işyeri açma eylemlerinin olduğu sabittir. Anılan suçta korunan hukuki yarar; kişilerin hayatları, vücut bütünlüklerinin bir tehlikeye maruz kalmadan yaşama hakları olduğu için suçun mağduru da topluma karşı işlenen bir suç olması sebebiyle toplumdaki her ferdin olduğu anlaşılmaktadır.
4-Sanığın eylemlerinin, Türk Ceza Yasasının zincirleme suçu düzenleyen 43. maddesinin 1. maddesi kapsamında bulunup bulunmadığının belirlenmesi konusu ise, yukarıda belirtilen CGK kararları çerçevesinde olaysal olarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda sanığın eylemlerinin 5 ay 12 gün aralıkla gerçekleştiği anlaşılmakta olup suçların değişik zamanlarda işlendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca suçun mağduru belli değil ise de topluma karşı işlenen suçlardan olması sebebiyle bu fıkranın uygulanması mümkün görünmektedir.
5-Ancak sanığın eylemlerinde, aynı suç işleme kararının varlığının bulunup bulunmadığı noktasında değerlendirildiğinde ise bu kararın bulunmadığı anlaşılmaktadır. Şöyleki sanık 03.06.2006 tarihinde, A____ ilçesi ………. mahallesi ……….sokak …………. apartmanı no: 1 kat: 1 daire 3 sayılı adreste Ş.. P.. isimli diş hekimine ait muayenehane de diş hekimi olmadığı halde hasta muayenesi yaptığı halde, 15.11.2006 tarihinde A____ ilçesi ……….. mahallesi ……..caddesi ………….apartmanı no: 11/11sayılı adreste aynı suç sebebiyle diş hekimliği mesleğine ilişkin müdahale yapma ve diş hekimliği klinik hizmetleri ile ilgili işyeri açma eylemlerinde bulunduğu anlaşılamakta olup, sanığın ilk eyleminde bir diş hekimine ait işyerinde sadece hasta muayene etmesine rağmen, ikinci eyleminde ise diş hekimliği klinik hizmetleri ile ilgili işyeri açma ve bu işyerinde diş hekimliği mesleğine ilişkin müdahale yapma eylemlerinde bulunduğu, işyerlerinin farklı adreslerde bulunduğu, suça konu eylemi oluşturan ilk eylem ile ikinci eylemin seçimlik hareketlerinin farklı olduğu, bu sebeplerle de yeni bir suç işleme eğiliminin olduğu anlaşılmaktadır. Yine sanığın ilk eyleminden 5 ay 12 gün gibi uzun bir aradan sonra ikinci eylemini gerçekleştirmesi de sanığın yeni suç işleme eğiliminin bir başka göstergesidir.Bu sebeplerle sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkün görünmemektedir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 02.05.2013 gün ve 4263-10521 sayı ile; oyçokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire çoğunluğuyla ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkeme hükmünün sanığın farklı bir tarihte işlediği iddia edilen aynı suç nedeniyle başka bir mahkemede devam eden dava ile incelemeye konu davanın birleştirilerek hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinden bahisle bozulmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
03.06.2006 tarihinde diş hekimleri odası yetkililerinin A____ ilçesi, ……… Mahallesi, ……… Sokak, ……….. Apartmanı 3 nolu dairede muayenehanesi bulunan diş hekimi Ş.. P.’ı ziyarete gittiklerinde diş hekimi olmayan şüpheli A.. K..’yı hasta muayene ederken gördükleri,
Sanığın incelemeye konu 03.06.2006 tarihli eylemi için 22.05.2007 tarihli iddianameyle 1219 sayılı Kanunun 41. maddesi uyarınca kamu davası açıldığı, A____2. Asliye Ceza mahkemesinde yapılan yargılama sırasında sanık hakkında 15.11.2006 tarihinde gerçekleştirdiği aynı nitelikteki bir eylem nedeniyle A_____ 3. Asliye Ceza Mahkemesine dava açıldığının öğrenilmesi üzerine söz konusu dosyanın getirtilerek incelendiği ve tutanağa geçirildiği,A_____ 3. AsliYe Ceza Mahkemesinde yargılaması yapılan dosyanın müştekisinin A_____ Diş Hekimleri odası, suç tarihinin 15.11.2006 olduğu, iddianamesinin de 04.12.2006 tarihinde düzenlendiği, iddianamede şüphelinin yediemine teslim edilen eşyalarla diş tedavisi yaptığı, hasta kabul ettiği iddiasıyla 1219 sayılı Kanunun 41. maddesi uyarınca cezalandırılması talep edildiği, sanığın söz konusu dosyada mahkeme aşamasında kimseyi muayene etmediğini, A.. Ç.isimli diş doktoru ile yaklaşık 6 yıldır birlikte çalıştığını, A..Ç..’a müşteri temin ettiğini beyan ettiği, A..Ç..’ın da sanığın kendisini çalışmak için çağırdığını, sanıkla bir süre birlikte çalıştığını, muayenehanedeki bütün eşyaların sanığa ait olduğunu beyan ettiği,Anlaşılmaktadır.
Tanık Ş.. P.. aşamalarda, şüpheli A.. K..’nın yanında çalışmadığını, şüpheliye muayenehanesinde hasta muayene etme yetkiside vermediğini, şüphelinin ara sıra kendisine müşteri bulup getirdiğini, şüphelinin kendisine ait başka bir muayenehanesinin olduğunu, başka bir diş hekimiyle çalıştığını, bu nedenle şüpheliyi ihbar ettiğini beyan etmiş,
Sanık soruşturma aşamasında; üzerine atılı suçu kabul etmediğini, balkonda oturduğunu, hasta muayene etmediğini söylemiş,
Mahkemede ise; yaklaşık 3 yıldır Ş.. P..’ın muayenehanesinde teknisyen olarak çalıştığını, bulduğu müşterileri Ş.. P..’a götürdüğünü, hasta muayene etmediğini savunmuştur.
1219 sayılı Kanunun 41. maddesi; “Kişisel çıkar amacı olmasa bile diplomasız olarak diş hekimliği mesleğine ilişkin herhangi bir muayene veya müdahale yapan, diş hekimliği klinik hizmetleri ile ilgili işyeri açanların meslek icraları durdurulur. Bu kimseler hakkında üç yıldan beş yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur” şeklinde olup, diplomasız olarak diş hekimliği mesleğine ilişkin muayene veya müdahale yapılması ve buna ilişkin işyeri açılması suç olarak düzenlemiştir. Bu suçla korunan hukuki değer kamu sağlığı olduğundan suçun mağduru toplumu oluşturan bütün bireylerdir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için “zincirleme suç” hükümleri üzerinde de durulmalıdır. 5237 sayılı TCK’na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nun “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), TCK Madde 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Konumuza ilişkin olan zincirleme suç, 765 sayılı Kanunun 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır” şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı TCK Madde 43 ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, … ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK Madde 43 düzenlemesinden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hallerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
5237 sayılı TCK Madde 43 uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulana- bilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için gerekli olan unsurların üzerinde ayrıtılı olarak durulmasında yarar bulunmaktadır.
a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi;
Aynı suç 5237 sayılı TCK Madde 43 ; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” denmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de “aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu”, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Buna göre suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz etmek mümkün iken, suçun ismi değiştiğinde artık aynı suçtan bahsetmek mümkün değildir. Örneğin dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hali de dahildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır. (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara, 2008. s.316; Osman Yaşar – Hasan Tahsin Gökcan – Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. cilt, Ankara, 2014, s.1241-1242; Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 6. bası, Ankara, 2013, s. 486-488; Türkan Sancar Yalçın-Yeni Türk Ceza Kanununda “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253)
765 sayılı TCK’nda yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim, 765 sayılı TCK’nun yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
5237 sayılı TCK Madde 43‘te bulunan “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu halde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nun 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde gözönünde bulundurulacaktır.
b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması;
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk – Ahmet Gökcen – A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. bası, Ankara, 2014, s.284; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, Ankara, 2013, s. 211-215; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. bası, Ankara, 2013, s.107-109; Osman Yaşar – Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2014, s.7958-7959)
c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi;
Ceza Genel Kurulunun 14.01.2014 gün ve 384-2, 03.12.2013 gün ve 1475-577, 30.05.2006 gün ve 173-145, 08.07.2003 gün ve 189-207, 13.10.1998 gün ve 205-304, 20.03.1995 gün ve 48-68 ile 02.03.1987 gün ve 341-84 sayılı kararlarında “aynı suç işleme kararı” kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir.
Öğretide ise aynı suç işleme kararının, kanunun aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan ve genel bir niyet anlamında bulunduğu (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza hukuku, Beta Basım Yayım, 14. bası, İstanbul, 1997, s.528 vd), çok genel bir birliğin, genel bir saik birliği sonucuna götüreceği, saik birliğinin, kararda birliği meydana getiremeyeceği, suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerektiği, yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir kararın, müteselsil suçun bu sübjektif şartını oluşturmayacağı (Türkan Yalçın Sancar, Mütesessil Suç, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1995, s.70 vd), failin çıkacak her fırsattan yararlanmak hususunda genel ve soyut bir kararının varlığının aynı suç işleme kararının kabulünü gerektirmeyeceği (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul, 1972, s. 136-137; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. bası, Ankara, 2013, s. 490), kanunda kullanılan karar tabirinden anlaşılması gerekenin, failin daha baştan itibaren birden fazla suçu kısım kısım işlemeye yönelik tasavvuru olduğu, önceden bir plan yapmış, niyetini oluşturmuş, fakat bunu bir defada gerçekleştireceği yerde, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plana göre hareket etmiş olduğu için zincirleme suçun kabul edildiği (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2011, s.507), zincirleme suç halinde failin somut fiiline ve fiillerin bütününe yönelik olmak üzere iki iradesinden söz edilebileceği, zincirleme suç işlemeye yönelik iradenin, yani bir suç işleme kararının her bir suça ilişkin kasıttan önce geldiği (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. bası, İstanbul, 2013, s. 475), zincirleme suçun sübjektif şartının bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenen suçlar arasında manevi bir bağ bulunması olduğu (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. bası, Ankara, 2013, s. 553), suçların işleniş biçimindeki benzerlik, aynı türden fırsatları değerlendirme, suçla korunan hukuki değer, hareketin yöneldiği maddi konunun nitelik ve başkalıkları ve suçlar arasındaki zaman aralığı gibi dışa yansıyan veri ve davranışlardan yararlanılarak tespit edilecek olan bir suç işleme kararının kanunun aynı hükmünü ihlal etmek hususundaki failin genel planı olduğu (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. bası, Ankara, 2013, s. 645-646) görüşleri ileri sürülmüştür.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların herbirinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Görüldüğü üzere, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığın çözümüne katkısı bakımından “hukuki kesinti” kavramı üzerinde durulması gerekmektedir.
Yapılmakta olan soruşturma sonucunda toplanan delillerin failin suçu işlediği yönünde yeterli şüphe oluşturması üzerine Cumhuriyet savcısınca şüpheli hakkında CMK’nun 170. maddesi uyarınca iddianamenin düzenlenmesiyle hukuki kesinti oluşmaktadır. İddianamenin düzenlenmesiyle olaylar arasında hukuki kesinti oluştuğundan iddianamenin düzenlenmesinden sonra devam eden eylemler ise başka bir ceza soruşturmasının konusunu oluşturacaktır. Başka bir anlatımla sanık hakkında iddianame düzenlendikten sonra, sanık tarafından aynı suçun tekrar işlenmesi durumda, yeni ve ayrı bir suç söz konusu olacaktır.
Buna karşın işlemiş olduğu suçtan dolayı henüz hakkında iddianame düzenlenmeden, sanığın aynı suç işleme kararıyla ve aynı mağdura karşı yeniden suç işlemesi durumunda, hukuki kesinti gerçekleşmeden aynı suçun işlenmesi söz konusu olduğundan sanık hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır. Bu ahvalde sanığın her suçtan ayrı ayrı cezalandırılması yoluna gidilmeyecek, sanığa bir suçtan ceza verildikten sonra hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle cezasından artırım yapılacaktır.
Buna göre, soruşturma aşamasında sanığın aynı suç işleme kararıyla, aynı mağdura karşı değişik zamanlarda aynı suçu işlediğinin tespit edilmesi durumda, soruşturma dosyalarının birleştirilerek kamu davası açılması, bu hususa riayet edilmeden kamu davalarının açılması halinde ise hukuki kesintinin oluşmasından önce sanığın aynı mağdura karşı bir suç işleme kararıyla aynı suçu değişik zamanlarda işlediğinin anlaşılması durumunda dava dosyalarının birleştirilerek sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi isabetli bir uygulama olacaktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulu 18.09.2012 gün ve 303-296 ile 12.03.1996 gün ve 24-34 sayılı kararlarında; “mahkumiyet hükmü, şikayetten vazgeçme üzerine verilen düşme kararı ve af yasasında olduğu gibi iddianamenin düzenlenmesi de hukuki kesinti oluşturmaktadır. Mütemadi suçlarda hukuki kesintiden sonra fiile devam edilmesi, müteselsil suçlarda ise fiilin tekrarlanması yeni ve müstakil bir suçu oluşturmaktadır”, 11.03.2003 gün ve 325-28 sayılı kararında; “iddianame düzenlenmesiyle hukuki kesinti husule geldikten sonraki zapt ve tasarruf eylemleri ayrı bir suçu oluşturur”, 05.02.2002 gün ve 28-179 sayılı kararında; “iddianameyle dava açılması gibi suçta hukuki kesinti husule gelmesi halinde ayrı bağımsız suçlar oluşur”, 03.02.1998 gün ve 306-2 sayılı kararında; “iddianamenin düzenlenmesi suçta hukuki kesinti meydana getirir. Mütemadi suçlarda hukuki kesintiden sonra eyleme devam edilmesi yeni ve müstakil bir suçu oluşturduğundan bu konuda ayrıca bir dava açılması zorunludur” sonucuna ulaşmıştır.
Öğretide de; “İddianame, olaylar arasında hukuki bir kesinti meydana getirir ve iddianameden sonra devam eden olaylar artık başka bir ceza yargılamasının konusunu oluşturur. Bu nedenle, devam eden hareketler, kesin hükme dahil sayılmaz; bunlar, yeni bir yargılamanın konusu yapılabilir. Hukuki kesintiden sonraki eylemler, kendi aralarında zincirleme suç kapsamında değerlendirilebilir” (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Bası, İstanbul, 2013, s.1566-1567; Ali Rıza Çınar, Hükmün Konusu ve Eylemi Değerlendirmede Mahkemenin Yetkisi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, sayı 84, 2009, s.56) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusunun değerlendirildiğinde;
03.06.2006 tarihinde bir diş hekiminin muayenehanesinde diş tedavisi yaptığı tespit edilen sanık hakkında bu eylemiyle ilgili henüz kamu davası açılmadan 15.11.2006 tarihinde muayenehane açarak diş tedavisi yaptığı ve hasta kabul ettiği belirlenen olayda, sanığın hukuki kesinti oluşmadan aynı mağdura karşı ve değişik zamanlarda 1219 Sayılı Yasanın 41. maddesinde düzenlenen suçu işlediği anlaşılmaktadır.
Sanığın 03.06.2006 tarihinde hakkında soruşturma başlatıldıktan yaklaşık beş ay sonra yeniden aynı suçu işlemesi nedeniyle hakkında gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerektiği ileri sürülebilecek ise de; Ceza Genel Kurulu ve Özel Ceza Dairelerinin istikrarlı uygulamalarına göre hukuki kesintinin iddianamenin düzenlenmesiyle oluşacağının vurgulan- ması karşısında, iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar aynı mağdura karşı değişik tarihlerde işlenen aynı suçlarda şartların oluşması halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkündür.
Bu nedenle, yerel mahkeme hükmünün, sanığın aynı suçtan başka bir mahkemede yargılanması nedeniyle her iki dava dosyanın birleştirilerek sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinden bahisle Özel Daire tarafından bozulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi ; “Birden fazla işlenen suçlarda bu suçların müteselsil suç oluşturması için aynı suç işleme kararının devamlılığı esastır. Somut olayda sanık 03.06.2006 tarihinde A_____ İlçesi ……. Mahallesi …….Sokak……………Apt. 1.kat 3 no’lu dairede Ş… P…. isimli diş hekimine ait muayenehanede hasta muayenesi yaparken tesbit edilmiş, bilahare 5 ay 12 gün sonra 15.11.2006 gün A____ İlçesi ……..Mahallesi …….. Caddesi …….. Apt. 11/11 no’lu dairede diş hekimliği mesleğine ilişkin müdahale yapma ve diş hekimliği klinik hizmetleri ile ilgili işyeri açma suçundan dava açılmıştır. Sanık ilk suçundan sonra işyerini kapatmakla suç işleme kararı sona ermiştir. Bu işyerinde Ş.. P…. isimli diş hekiminin diplomasını kullandığı halde ikinci işyerinde bu diploma kullanılmamıştır. Dolayısıyla da bu işyerindeki suç işleme iradesi sona ermiştir. Ayrıca bu işyeri kapatıldıktan 5 ay 12 gün gibi çok uzun bir zaman geçtikten sonra ikinci işyeri tesbit edilmiştir. Bu süre daha ne kadar uzatılacaktır. Bu işyeride kapatıldıktan 1-2 sene sonra yeniden yakalansa yine mi? TCK Madde 43 uygulanacaktır. Sanığın yaptığı işlemler sonucu bir sürü insan zarar görüyor. Burada sadece kamu zararı değil, kişilerde zarar görmektedir. Bir suçun müteselsil suç ya da ayrı suç olmasını Cumhuriyet Savcısının iradesine bırakmak doğru bir düşünce tarzı değildir. Savcı görevini ihmal etti, davayı geç açtı müteselsil suç, görevini layıkiyle yapan Savcı davayı hemen açtı ayrı suç kabul edilmesi ne kadar hukuka ve adalete uygun bir uygulama olacaktır. Bu uygulamayı zorla ırza geçme suçuna uygularsak sanık bir kız veya kadını kaçırdı ırzına geçti ve yakalandı ancak savcı davayı geç açtı, bu arada sanık aynı kişiyi yine kaçırdı yine ırzına geçti müteselsil suç mu? olacak. Bu tür bir anlayışla toplumda düzen nasıl korunacaktır.
İzah edilen nedenlerle birleştirilmesi istenen dosyanın özetinin tutanaklara geçtiği de gözetilerek her iki davanın birleştirilmesine gerek olmadığından, çoğunluğun kararına katılmıyorum” düşüncesiyle karşı oy kullanmışdır.
KARAR :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.05.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi

Bunları da Beğenebilirsiniz

Henüz Yorum Yok

Yorum Yazın